26 Mart 2015 Perşembe

Uzun bir aradan sonra..

Uzun zaman oldu yazmayalı...Bahar geldi, ben Kiev'e gitmedim, gidemedim. Eşlerin en sakini gitti, geldi, tekrardan gitti. Şubat sonunda ağır bir grip geçirdim, hastane'ye kaldırıldım. Annem-babam başucumda iyileştirmek için uğraştılar. Eşlerin en sakini Türkiye'ye dönme kararı aldı. Sevgililer Gününde İstanbulda beraberdik, sonra ben Ankara'ya döndüm, o Kiev'e döndü...
Sevgililer gününden pek birşey anlamadım; İstanbulda hava soğuk ve yağmurluydu,cumartesi günü de olunca trafik iyice arap saçı oldu. Bir arada olmamız haricinde şehir bana birşey ifade etmedi.
Ankara'da pek birşey yapmadım. Artık bir düzene girmeliyim, silkinmeli, toparlanmalıyım  diye düşündüm. Oscar adayı tüm filmleri izledim, kitaplar okudum. Bir kız arkadaşım bebeği ile bana misafir geldi, onun anlattıklarını dinledim..
Yazacak çok şey birikti diye düşünürken bir an oldu, boğazıma bir yumru oturdu, yazamadım. Hani derler ya tüm dünyanız tepetaklak olur işte öyle bir an'dı...
Pozitif olmaya, inanmaya, dua etmeye daha çok ağırlık verdim. Kişisel gelişim kitapları, yapabilirsiniz,edebilirsiniz diyen hayal satıcıları pek beni sarmıyor. Sokaklarda yürüdüm, suya baktım, gökyüzüne baktım...
İşte böyle kendimi bilir bilmez bir halde bahar geldi, Kendime ve yapabileceklerime inanmalıyım..

16 Ocak 2015 Cuma

İnternet hizmeti alamayan ben

İnternet hayatımıza gireli uzun zaman oldu, 97 yılında üniversiteye girdiğimde google'dır,mail adresi almadır, internetten birşeyler bulmadır hepsini kısa zamanda öğrenmiştim. Karakter olarak içe kapanık ama meraklı olunca da internet benim için koca bir dünyaya parmaklarımın ucundan açılan bir pencere olmuştu. İtiraf etmeliyim ki üniversiteyi bitirmeme de internet araştırmalarım, bulduğum kaynaklar yardımcı oldu. İlk göz ağrım kitaplar ve kütüphaneleri ise hiç bir zaman terk edemedim. 
Kiev'e gidince şehrin en büyük milli kütüphanesinin evimizin sokağında olması ise hem içimi ısıtan hem de sıklıkla dil bilmediğim için gıptayla baktığım bir yer oldu. Kitaplar olmayınca tek kaynağım internet oldu. Kiev'deki internet Voila Cable firmasından aldığımız bir hizmet ve kontörlü gibi, bittikçe içine para yatırıyorsun. Gerek modemler ,gerekse hız açısından hiç bir sorun yaşamamıştım. Film de izledim, uzun saatlerce de birşeylere bakmıştım. Şehir genelindeki avm,kafe ve restoranlarda sormadan masalarda şifresini gördüğüm wifi'leri rahatlıkla kullanabiliyordum. Yurtdışında iletişim, gazete okumak ,vatandan haber almak için en önemli kaynak internetti. Ukrayna'da bu konuda gerçekten iyiydi.
Türkiye'ye gelince : Ankara'daki evimizdeki internet hizmetini yıllardır TTNET firmasından alıyoruz. Hiç memnun değildim, sürekli kesiliyordu, Kiev'e gitmeden önce modem'den dediler, gittim tavsiye edilen modemi aldım. Yok, yine geliyor-gidiyor, kesiliyordu. Ayda Kırkyedi lira ücreti alıyor, defalarca arıza kaydı bırakmama rağmen, saçma sapan sms mesajları ile kaydınızı aldık, arızanız devam ediyorsa vs.. 444'lü numaradan dijital sesle arayarak beni sinirlendiriyordu. Apartmanımızdakilerin kimi başka internet şirketlerinden hizmet alıyorlar, ama sıklıkla internet kullanmadıkları için iyi mi kötü mü bi yorum yapamıyorlardı. Ortada aylarca ne gelen servis, ne de bu kesilme-kopmalarla ilgili bir çözüm oldu.Fatura zamanı gelince ise sms ile defalarca hatırlatmalar gayet düzenli bir hizmet olarak geliyordu. En sonunda bende bıktım, sadece laptopta kullanacağım Turkcell vınn hattı aldım, telefon ise 3G'den yemeye devam ediyor. 
Dışarısı ise garson çağır wifi şifresi iste, bazı yerlerde de : 'kapatmışlar modemi, ya da modem arızalı' gibi olduğu için hiç uğraşmıyorum.
Bilgi çağı diyorlar, Bilim ve teknoloji bakanlığı kuruluyor , Hani eskiden derler ya millet ay'a gidiyor, biz dağa gidiyoruz  diye durum aynen öyle oldu. 
TTnet ile sözleşmemi önümüzdeki hafta sonlandırıp,çalışmayan interneti kapattıracağım, onlar 1-2 kez daha fatura gönderecekler, bu kapatırsam ne olacağı kısmında yazıyordu. Vermedikleri hizmetin, kuramadıkları altyapının yerine makam arabası mı alırlar, abuk subuk ülkelere yardım mı yaparlar,ünlü çıkarttıkları süslü reklamlara mı para yatırırlar bilmiyorum. İnternet bağlantısı, hız konusunda hiç birşey anlamayan insanları da o reklamlarla kandıran, hat dağıtıcısı da olduğu için tekelliğini olumsuz şekilde kullanan TTnet'i kurumsal bir firma değil, malı satıp kaçan dolandırıcılar gibi görüyorum. Ne de olsa herkes alacak, taktıracak, kaydınız alınmıştır bıdı bıdı diye masa başı elemanlarla oyalayan garip bi yer.Tek bildiğim şey artık daha sakin olduğum ve umursayamadığım...Bu sebepten çok internete giremiyor, blog'a da yazamıyorum. TTnet ile müşteriliğim bitince daha güzel şeyler yazabilirim belki:)
not : vınn'la yazıyorum, hala ışıkları yanan ama çalışmayan internetim var.

9 Ocak 2015 Cuma

Nejat İşler Semineri Ankara

Yeni yılın ilk etkinliğine gittim. Kar,kış, buzda kaymak hiçbirşey gözümü korkutmadan sokağa adım attım. Aslında soğuktan sürekli halsizim ve uyuma hissi geliyor. Kitapları,tiyatroyu,sinemayı deli gibi seven ben kış yorgunu oldum resmen. Kiev'de kitaplarım yoktu, burada canım kütüphanemde okunmamışlar gözümün içine bakıyor bende tık yok. Hafta başı biraz internette gezineyim derken Tatbikat Sahnesi'nde Nejat İşler Semineri olacağını gördüm. Biletlimidir, konu nedir? Hiç bir bilgi yoktu. Ankara'da Cinnah caddesindeki sokaklardan birinde oturuyorum. Tatbikat Sahnesi de evime çok yakın Güneş Sokak'ta, Cinnah caddesinin aşağısında ara sokaklardan biri. Binası ben ortaokula giderken de özel bir tiyatro grubuna aitti. Sonra kapanmıştı. Uzun yıllar kapalı, hüzünlü bir bina olarak kaldı. Oradan her geçişimde burada niye tekrar tiyatro olmuyor diye düşünüyordum. 
Sadece ben böyle düşünmüyormuşum. Tiyatroseverlerin yakından takip ettiği Erdal Beşikçioğlu burayı Tatbikat Sahnesi olarak tekrar tiyatro yapmış. Oyunlarını daha izleyemedim ama Bir Deli'nin Hatıra Defteri ve Cer Modern içindeki sahnesindeki Hayvan Çiftliği oyunlarına hayran kalmıştım.
Buradaya ilk gidişim Nejat İşler seminerine kısmetmiş. Ankara ayazında Cinnah caddesinden yürüyerek, donarak tiyatroya kadar gittim. Bi baktım upupuzun bir kuyruk var :
Behzat Ç. izleyicileri, tiyatro öğrencileri, oyuncu olmak isteyenler, Nejat İşler hayranı kokoş birkaç teyze, Marksizim,Sol taraftarı parkalı gençler, Ot dergi okuyucuları, ve benim gibi meraklılar gelmiş.
Seminer Nejat İşler ve tatbikat sahnesinden bir bay, bir de bayan elemanın sahnede oturup konuşması olarak başladı. Klasik nasılsın, Ankarayı nasıl buldun, neler yapıyorsun, falan filan...Sonrasında izleyici sorularına sıra geldi.Bu kısım benim için için çok ilginçti. Herkes soruya girmeden önce tekrardan hoşgeldiniz, hoşgeldiniz diyerek hepimizi güldürdü. Kimi sağlığını sordu, Kimi sanatçı olmayı,Kimi filmlerini,Kimi dizilerdeki rollerini...Üç tane seyirci ilginçti. Birisi yoğun aksanlı bir Türkçeyle Kemalizm, geçmişin hatalarıyla yüzleşmek,üzerine sorular sordu. Kürt kimliğini de üstüne basarak belirtti. Bir başkası esnaf olduğunu, yaşının büyük olduğunu film çekmek istediğini,Nejat İşler'in oynayıp oynayamayacağını sordu. Sevdiği roller, sevdiği oyuncular üzerinde, yaşam tarzı üzerinde çok duruldu.
Nejat İşler samimi, evindeymişcesine rahat, yanımızda sohbet eden bir arkadaşımızcasına içtenlikle her soruya gülümseyerek yanıt verdi.Oyuncuydu, bu işten para kazanıyordu,iyi bir senaryo gelir ve beğenirse her rolü oynayabilirdi,Tarkovski sinemasını seviyordu. Oynadığı kötü filmlere kötü diyebiliyordu, Burada Bulgar Yapımı Çalıntı Gözler'in adı söylendi ki ben de filmi büyük umutlarla alıp, izledikten sonra beğenmemiştim. Hayat onun seçimlerinden ibaretti. Çalışırsan, birşeyler yaparsan faydalı olur birşeyler değişir'e inanıyordu. Neysem o'yum'un vücut bulmuş, komplekssiz,egosuz haliydi.
Gelenlerin çoğu için fotoğraflarını çekmek, çıkışta görüp beraber çektirebilmek çok önemliydi. Hayranlık müessesi böyle birşey...Ama tüm semineri izlerken aklıma şu takıldı kime hayranlardı? Nejat İşler'in canlandırdığı rollerdeki karakterlere mi? Çünkü yaşam tarzını uygun bulmayanlar, hastalığı zamanında çok korktuk diyenler oldu. Bir daha ekranda göremeyecekleri için mi korktular ? Sorularımın cevabı elbette tartışılalabilir. Ama bence insan ne ise öyle kabul etmek gerek, değiştirmeye çalışmak, ideal bi role oturmak yerine. Sanırım hayranlar da sanatçıları ideal bi role oturtuyor, beklentilerini abartıyor, yükseltiyor,sonra da didikliyorlar. 
Bir Cuma akşamı keyifli bir arkadaş sohbeti yaşamışcasına geçen bir etkinlik oldu...Tabi benim aklımda bi soru var acaba Nejat işler bu keyifli sohbetlerini bir gün kitaba döker de bizde keyifle okuyabilir miyiz?.. Çünkü yıldızlara ulaşmak zor..


7 Ocak 2015 Çarşamba

Kar Kış Ankara

Bir kış hikayesinin başka ülkedeki kahramanı olarak sanki eteğimde karlı havayı da yanımda getirdim. Türkiye en soğuk kış günlerini yaşıyor. Kar her yerde, ve benim için eksi 16 gibi dereceleri Ankara'da görmek çok şaşırtıcı. Kiev'de eksi dereceler normal karşılanıyor, bir süre sonra soğuğa alışılıyor. Ankara ve Kiev'de iklim olarak birbirlerine benziyorlar ama bu sene canım ülkem gerçekten çok soğuk. Karlar arabaların üstünde,yol kenarlarında tepeler halinde yükseliyor, gece ayaz oluyor. En kötüsü de yürümek...Kaldırımlar görünmeyen buzlarla dolu, bir de görme engelliler için yapılmış özel sarı yürüyüş bölmeleri çok kayıyor ki bu çok tehlikeli. Deyim yerindeyse çanağı kırmadan, akrobasi yaparak yürüme,soğuktan kaçıp evlerin sıcaklığına sığınma günlerindeyiz. 
Öte yandan ben şehrimi çok özlemişim. Kar kış dinlemeden yılbaşı sonrası kendimi Kuğulu Park'a attım. Ankaralılar için çok özel bi yer burası. Şehrin tam merkezinde, içindeki havuzlarda kuğular, ördekler var. Benim gibi çocukluğundan, yetişkinliğe kadar gelen,bir çok hatırası burada olan insanlar eminim çoktur.Bankalarında oturmak, kuğulara bakmak, mevsimlerin geçişinin güzelliğini orada seyretmek bana her zaman keyif vermiştir. Uzaklara gidince kıymeti daha artıyor. 
Hava böyle karlı olunca okullarda 2 gün tatil edildi. Tabi minikleri alanlar parkta, gençler parkta. Evet kar kış ulaşımı zorluyor,ama tadını çıkarmak isteyenler de sokaklara çıkıyor.
Karların beyazlığı gibi bir yıl olur inşallah :)


Sakin Geçen Bir Yılbaşı

Yeni bir yıla doğduğum şehirde: Ankara'da girdim. Gençken insan başka yerlerin hayallerini kurup, başka mekanlarda yeni yıl kutlamaları hayal ederken bir süre sonra sonra ya yaşayıp doyuyor, ya da elindeki imkanları kabul ediyor. Benim yılbaşı akşamlarım çok fazla kutlamalı, özel olmamıştı hiç bir zaman. Yıllarca ailemle ptt halinde geçirdik. Sadece bu günlerde çok tartışılan çam ağacı süsleme, hediye alma geleneği küçüklüğümden beri devam ederdi. Çam ağacı süslemek, batı icadı, gavur işi dense de çocukken eğlenmek, uğraşmak, rüyalarda masalları görmek için bir araçtı. Yetişkin olduğumda da kendi evimi ufak tefek yılbaşı için süslemeye devam ettim. 
Sanki makyaj yapan kadınlar gibi.. Herşey daha güzel olacak, daha pırıltılı görünecek, yeni umutlar gelecek gibi..
Bu sene Kiev'de çok çam ağacı,süsler, hediye paketleri gördüm. Ankara'ya döndüğümüzde ne içimden plastik ağacımı çıkarmak, ne de süslerini takmak geldi. Sadece birkaç mum, birkaç süs ile idare ettim.Evimi ne kadar sıcak bir havaya sokmaya çalışsam da yılbaşı gecesi arkadaş evine gideceğimiz için öyle sönük, garip kaldı. Bu sene hiç yeni yıl havasına giremedim. Eşlerin en sakini için yılbaşının diğer günlerden hiçbir farkı olmayınca o şenlikli yılbaşı ruhuna katılacak kimsem olmadı. 
Babaannemlerde bi toplanma hediyeleşme,sonra herkesin evlerine dağılması, yılbaşı akşamı da her zaman görüşen arkadaşların bir evde toplanıp karşılıklı sıkılması,zorunlu sohbetler olarak 31 Aralık 2014'ü bitirdik.
Yeni yılda ne hedeflerim var, ne de hayallaerim, zayıflıyacağım, şu kitapları okuyacağım, şu yerlere gideceğim listelerim de yok. Dingin sulardaki nilüfer gibi yaşayacağım yeni yılda...Ne gelirse ve ne yaşarsam öyle...

27 Aralık 2014 Cumartesi

Cep telefonları,teknolojinin mesafeleri arttırması...

Teknoloji ilerledikçe insanlar birbirinden daha çok uzaklaşıyor....
Kiev'e gelince fark ettim ki ben hergün ailemle, arkadaşlarımla telefonda konuşuyormuşum. Burada cep telefon hatları kontürlü. Kievstar ve Life adı altında 2 özel operatör var. Benim hattım Life. Life hattından Life hattına ücretsiz konuşuluyor diye duymuştum. Ama herkes Kiev'de sms  ya da telefonu iyi bir model ise Viber kullanıyor. Eşlerin en sakini yıllardan beri telefonla konuşmak yerine mesaj atmayı tercih ettiği için Viber, Whatssapp ve sms uygulamalalarını benimle, arkadaşlarıyla konuşmak hatta işlerini halletmek için bile kullanıyor. Annem,babam telefonu alo demek için kullanan insanlar olduğu için buradan ben onları arıyorum. Tabi sıkça arayamıyorum, kontörler de su gibi bitiyor. Türkiye'deki arkadaşlarım ve kızkardeşimle whattsapp ya da facebook messenger üzerinden yazışıyoruz. Yüz yüze olmayınca, ses duyulmayınca konuşulan konular yüzeysel oluyor. Bazen herşey söylenmiyor, tabi en zoru da duygular; gurbette olunca biliyorum ki herşey memlekette aynı düzeninde gidiyor ve ben oyun dışına atılmış bi çocuk gibiyim. 
Gerçi elde telefon bıt bıt mesajlaşmak Ukrayna'ya özgü bir durum değil, Türkiye'de de herkes elde telefon mesajlaşıyor, oyun oynuyor. Dışarı çıkıldığında bile en önemli şey cafe'nin ya da arkadaş evinin internet şifresini öğrenmek. Kiev'de restoranlarda, cafelerde internet şifresi menüde yazıyor. Sadece metroya inip çıkınca, telefonun interneti çalışmıyor, tabi kontörü az olunca da çalışmıyor. İtiraf etmeliyim ki sokaklarda internete gereksinim duymuyorum. Ama harita okuyabilen birisi için telefondan yol gösteren,sesli haritalar bu şehirde gezip, görmek için ideal.
Tek tuşla her bilgiye ulaşabiliyoruz, Sevgimizi gülücük atan, öpen, sarılan ikonlarla karşımızdakine gönderiyoruz. Bir şey beğenirsek 'like' ediyor, yine ikonlardaki el işaretleri ile onaylıyoruz. Peki gerçekten böyle hisediyor muyuz? Yoksa böyle yapmalı diyerek otomatiğe mi bağladık ? 
Yılbaşı yaklaşırken burada kartpostal görüyorum. Teknoloji çağında kartpostal geleneğinin de azaldığını, hüzünle düşünüyorum. Hem Rusça yazan kartpostalları kime atacağım. Ve mektup geleneği, yerini smslere bıraktı mı acaba? 
Benim de mektuplarım blog yazılarım oluyor. Hayat yolunda herkes bi yoğunlukta konuşuyorsun öylesine dinliyor, paylaşıyorsun idare eder çözümler, yorunlar sunuyor. Sonra o çok önemli cep telefonu, tablet, internet dünyasına çekiliyor. 

26 Aralık 2014 Cuma

Kiev'de Metro Kullanımı



Toplu taşıma kelimesi akla hep büyük şehirler, modernleşme gibi kavramaları getirir. 80'lerde yurtdışına çıkan tanıdıklarımız Londra ya da Paris metrolarını anlata anlata bitirmezlerdi. Bizde ise belediye otobüsü, halk otobüsü, dolmuş, şehirlerarası treninini toplu taşıma kabul ederdik. Tünel'deki metro tarihi  bir şeydi, Başka şehirlerden gelenlere gösterilebilecek bi keyif aracı gibiydi. Sonra İstanbul ve Ankara'ya raylı sistem yapıldı, hatları da her yıl büyütülmeye çalışılıyor. Adları Ankaray, Metrobüs gibi farklı olsa da ben hepsine metro diyorum.
Kiev'e gelince bir yere nasıl giderim, eve nasıl dönebilirim konusu beni epey bi tedirgin etmişti. Eşlerin en sakini yıllardır burada olmasına rağmen toplu taşıma hiç kullanmamış, vergi olmaması ve benzin ucuzluğundan araba alıp, onunla gidip gelmişti. Benim karakterimde insanlara yük olmayayım gibi bir özellik olduğu için birkaç gün ıkına sıkına onunla bi yerlere gidip geldikten sonra biraz da korkarak Metro'ya bindim. Kiev metrosu, Avrupa'nın en derin metrolarından biri. İçinde uzun dehlizler, bazı istasyonlarda freskler, koca şamdanlar, Sovyet sanatını gösteren mozaikler var. Ücreti 2 grivna;bununla jeton alıp binebiliyorsunuz. Bizim büyük şehirlerdeki gibi aylık dolumlu kart da alınabiliyor.
Birkaç biniş inişten sonra şehirdeki en rahat, konforlu ulaşım aracının metro olduğuna karar verdim. Şehrin altı bambaşka bir şehir ; dükkanlar var envai çeşit
eşya satıyorlar, yiyecek ve kahve çay da satan büfemsi yerler var. Gişelere gelmeden gazete,dergi satan köşeler var.
Evimizin olduğu yer Kiev'in merkezinden uzakta yeni konut bölgesinde, metro istasyonu da yeni yapılmış. Öte yandan merkezdeki istasyonlar baya derinde ve eski. Bazen inerken ve çıkarken içimi bi korku kaplamıyor değil. Klostrofobik değilim ama gerginlik işte. Bu kadar derinlik ve altta geniş alanlar olması metro'nun sığınak olarak da kullanılabilmesine imkan sağlıyor.
Yılbaşı dolayısı ile birkaç gündür metro seyahetlerim balık istifi sıkış tıkış gitti. İnternette ve burada yaşayan insanların uyarılarına göre metroda hırsızlık çok oluyor. Çantadan fark ettirmeden cüzdan çalmak gibi. Benim fikrime göre gösterişli giyinmediğiniz, cüzdanınız çantanın daha iç gözlerinde ise böyle tatsız bir durum yaşanmaz. En azından 2 aydır ben yaşamadım :) Ülkenin ekonomik durumu kötü, metro biniş-iniş fiyatı da yılbaşından sonra artar ise ne olur hiç bilmiyorum. Metro haricinde elektrikli tramvaylar, Marşutka denilen sarı otobüs gibi dolmuşlar da şehirdeki toplu taşımanın diğer kolları. Ben  bir kez Marşutka'ya bindim, 80'li yıllardaki dolmuşlarımızı hatırlatan, kalabalık araçlar. Dili de konuşamadığım için şimdilik binemeyeceğim.Ukraynalılar yürümeyi seviyorlar,uzun mesafeleri yürüyebiliyorlar.  Eksi derecelerde soğuk olan bu ülkede bana gerçekten zor olan bişey yürümek...Sovyetlerden beri toplu taşıma kullandıkları için artık Toplu taşımaya binmeye sıcak bakmıyorlar, imkanları varsa araba tercih ediyorlar. Biz yabancılara ilginç, ve rahat gelen metroyu çok sevmiyorlar. Herkesin bi hayali var, ne yapalım:)
Pazar günü yılbaşı tatili nedeniyle Türkiye'ye dönüyoruz,tekrar Kiev'e geldiğimde neler değişecek acaba...